Selam Dünya’lı;
Yaklaşık dört buçuk milyar yıldır var olan bu gezegende, senden önce de senden sonra
da birçok şey yaşandı. Bu kadar yaşlı bir gezegende senin kapladığın zaman dilimi ortalama
yetmiş-seksen yıl kadardı. Merak etme bu bir “Dünya’nın sonu geldi” mektubu değil. Evet,
belki bir gün gelecek ama o gün bugün değil, şimdilik.
Dünya, sen olmadan da döngüsünü devam ettirebiliyor; ağaçlar çiçek açıyor, toprak
yenileniyor, yağmur besliyor, kuşlar hala ötüyor. Sular bazen çekilip bazen yükseliyor. Tıpkı
senin hayata kimi zaman uzaktan bakarak, kimi zaman da büyük bir heyecanla akışa kapılarak
yaşadığın gibi. Toprak, içindeki bir sürü canlının üstünü örterek onlara yuva olmaya devam
ediyor. Tıpkı senin içindeki o gizemli ve büyülü dünyanı saklayarak ama bir o kadar da
yaşatarak canlı tutmaya devam ettiğin gibi. Bazen toprak kurumaya yüz tutuyor, kuraklaşıyor,
sanki senin yaşlanmış halin gibi toprağa da bir hüzün çöküyor. O çatlamış toprak tıpkı senin
kırışmış derini andırıyor. Yağmur başladığında toprak besleniyor ve canlanıyor. Senin
sevdiklerinle birlikte olduğun zamanlarda canlanıp hayata tutunduğun gibi. Toprak yağmurla
buluştuğunda filizlenip yeşeriyor. Daha verimli, daha coşkulu ve daha üretken bir hal alıyor.
Zamanla tohumlar kökleniyor, filizleniyor ve büyüyor. Kökleri sağlam olduğunda ve toprağa
sıkıca tutunduğunda yaşamı kolaylaşıyor, topraktan besleniyor. Tıpkı senin de ruhunu
besleyecek bağlar bulduğunda içindeki tohumları filizlendirmeye başladığın gibi. İlham
kaynakların yağmur gibi seni besliyor. Toprağa her bastığında hissettiğin o güçlü bağ
köklerinden geliyor. Tohumları atan, köklerini filizlendiren, onları her gün yağmurla besleyen
sensin. Bunları yapmaya devam ettiğin sürece yaşarsın. Topraktan uzaklaştığında kendinden
koparsın. Çünkü sen de topraktansın. Bedeninde ve ruhunda topraktan, sudan, ateşten,
havadan parçalar taşımaktasın.

Bazen hayatın çok karmaşık ve zor gözüktüğü anlar yaşıyorsun, biliyorum. Böyle
anlarda yorgun, tükenmiş ve çaresiz hissediyorsun. Hâlbuki tüm o karmaşanın içinde
kaybolmaktansa geriye çekilip kendini izleme fırsatı bulabildiğinde her şeyin ne kadar da
akışkan ve çözülebilir olduğunu görüyorsun. Böyle anlarda doğaya yaklaştığımızda, toprakla
bağ kurduğumuzda bedenimiz akışta olduğunu daha iyi hisseder. Çünkü insan doğadan ayrı
düşünülemeyecek kadar doğaya bağlıdır. Her ne kadar tüm bu karmaşanın içinde bunu
unutsak da doğanın insanla uyum içinde çalıştığını hatırladığımızda her şey biraz daha
kolaylaşır. Hayatın her aşamasında toprağın varlığının bir anlamı olduğunu, içinden filizler
doğurarak can verdiğini, kendini yeniden yeşertebildiğini, içinde apayrı dünyalar olan canlara
ev sahipliği yapabilecek kadar geniş bir kucaklamaya sahip olduğunu, bakımla ve emekle
canlanıp hayat bulduğunu hatırlamakta fayda var. Çünkü doğadan alınacak çok işaret var.
Bu mektup yolunu kaybettiğini hissettiğin zamanlarda açıp okuyabilmen, bedenin ve
ruhun arasındaki ilişkinin zayıfladığını hissettiğinde varlığının anlamını yeniden
hatırlayabilmen, doğanın içindeki döngüyle kendi dünyanın içindeki döngü arasındaki uyumu
fark edebilmen ve topraktan alacağın güçle yeniden ilham dolabilmen için yazıldı. Hayata
köklerinden bağlandığın, filizlenip çiçeklendiğin ve bu koca gezegende içindeki gücü hep
hatırlayabilmen dileğiyle; kendine iyi bak Dünya’lı!
Rümeysa Kan